- utanarak
- adv. ashamedly, shyly* * *blushing (prep.)
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
dokumalı — sf. 1) Dokuması olan 2) Dokunmuş Ayağındaki seyrek dokumalı çorabından utanarak beni önüne doğru itip arkamdan yürüdü. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
helalli — sf. Nikâhlı (eş) Merasim böyle bitince nikâhlım, başındaki örtüyü utanarak usulca kaldırdı zira artık helallimdi. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
utanmak — nsz 1) Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, korkmak, mahcup olmak Düğün sofrasında kendisinden başka böyle çatal tutanı göremeyince pek utandı. A. Gündüz 2) den Sıkılmak Hayır, edebiyattan değil, karşısında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzünü kızartmak (veya kızdırmak) — onuruna, gururuna önem vermeden bir şey istemek, utançla, utanarak istemek Fakat ben boş ümitle insan avutmanın faydasından ziyade zararına inandığım için çok kere yüzümü kızdırır, açıkça mümkün değil derim. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
teeddüben — (A.) [ ﺎﺑدﺄﺕ ] terbiye ile çekinerek, utanarak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ENGARE — f. Tamamlanmayan, eksik kalan iş, nakış veya taslak. * Hikâye, efsâne, roman, kıssa. * Başdan geçen bir olayı tekrarlama. * Hesap defteri. * Utanarak geri geri çekilme … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MAHCUBÂNE — f. Utanarak, utanmış bir hâlde. Sıkılganlıkla … Yeni Lügat Türkçe Sözlük